Odalar ve çerçeveler herkes için yaşamsal öneme sahip. Eğer çerçevelerimizin öngördüğü şekilde, varoluş gayemize uygun yaşamıyorsak, yaşamayalım daha iyi diyoruz. Hastalıklar başlıyor, bağışıklık sistemimiz çöküyor, vücut dengemiz bozuluyor, gastrit. ülser, bel ağrısı, bel fıtığı, mide rahatsızlıkları, cilt hastalıkları, migren, sinir hastalıkları, hatta kanser baş gösteriyor. Adeta kendimizi cezalandırıyoruz, yok ediyoruz. “Psikosomatik” deyip çıktığımız şeylerin altında, varoluş gayemize uygun yaşamamak yatıyor.
İleri tıbbın gelip tıkandığı noktada “aydınlanmış” doktorlar hastalarına dua etmeyi, meditasyon yapmayı, neşelenmeyi, eve gidip aileleriyle birlikte olmayı, sıkıntılarını dostlarıyla konuşarak paylaşmalarını, kendilerini işe vermelerini, uzun bir tatile çıkmalarını, kendilerine bir hobi bulmalarını öneriyor. Bunu tıpta çok ilerlemiş uzmanlar söyleyince durup düşünmek gerek.
Meditasyon ustaları, felsefe yazarları, yaşam koçları, kendi kilisesinin rahipleri gibi kişiler, bu gibi basit önerilerle kitleleri peşlerine takabiliyor. Hepsinin önerisi farklı ama ortak noktaları işe yaramaları, ilgi çekmeleri, inananları toplamaları, insanların kendini adamasını sağlamaları. “Kendini tanı”, “geçmişle hesaplaş”, “herkesi affet”, “kendini affet”, “insanlara yararlı ol”, “insanlara güven”, “gül, eğlen, hayat kısa”, “olduğun gibi görün”, “herkese dostlukla yaklaş”, “elindekini insanlarınla paylaş”, “kararlı ol, huzurlu ol” türünden önerilerde bulunuyorlar. Kitleler bundan kolayca etkileniyor, kendi yaşamında mutsuz olduğunu, söyleneni yaptığı zaman mutlu olduğunu görünce “guru”nun peşline takılıyor, sözünden çıkmıyorlar. Belli ki önerileri bazı çerçevelere tam oturuyor, o çerçevesi büyük olanlar hemen peşlerine takılıyor.
Ülkelerin liderleri veya takımların koçları da çerçevelere hitap ediyor. Görev veren yönlendiricilerin söylemleri kişisel mutluluk sağlayan gurulardan biraz farklı.. “en büyük bizim kabile”, “töreye uy”, “kabilene karşı görevini yerine getir”, “ailene sahip çık”, “bölgeni koru”, “kabilen için savaş ve öl” türünden önermelerde bulunuyorlar. Kitleler de peşlerine takılıyor. Özellikle zor zamanlarda, insanlar tehlike altında olduklarında veya umutsuz kaldıklarında böyle söylemlere çok daha kolay kapılıyorlar. Hitler’in propaganda bakanı Göbels bu işi çok iyi biliyordu derler. Günümüzde reklamcılar bu işin ustası.
Kitleleri etkileyenlerin ortak yöntemi ise, kalabalık “ayinler” yapmak. Kimi kiliseye, kimi camiye, kimi stadyuma, kimi meydanlara, kimi geçit törenine topluyor insanları. Adrenalin yükselip insanlar ayin havasına girince ne söylense kabul ediyorlar. Bu da genetik şifreye uygun bir yaklaşım olsa gerek.
Söylemlerin hepsi belli çerçevelere yönelik öneriler. Ancak hepsi herkes için geçerli değil. Kitleleri sürüklemek için genel geçer çerçevelere hitap etmek yeterli oluyor. Kişisel sorunlara çözüm bulmak gerektiğinde ise, herkesin hangi çerçevesinin ne büyüklükte olduğunu anlamak ve kişiye özgü “reçete yazmak” gerek.